Given an infinite universe and infinite time, all things will happen. That means that every event is inevitable, including those that are impossible. And it's as good an explanation for all of this as anything else. Now, a lot of stories start in bars, so that's where we're going to start this one. Not because I was there - I wasn't. But because it's a damn good introduction to a very unique... fellow.

Pazartesi, Kasım 26, 2007

portakal

brüksel lahanasını ele alalım. ona sadece biz mi brüksel lahanası diyoruz yoksa brüksel'de de mi ona brüksel lahanası diyorlar? ya da ne bilim hani bazı zamanlar olur, siz bir şeyler yaşamış ya da olması gerekenden fazlasını görmüşsünüzdür. ama bunu ne başka birine anlatabilirsiniz ya da anlatsanız da size inanmazlar. mesela ben küçükken ufo görmüştüm, yoldaydım ve yürüyordum. bana kolaysa gel de bizi gördüğünü onlara da söle dediler. ama ben küçükken maydonoz çiğneyip sokağa yeşil yeşil tükürüp benden daha da küçükleri ben uzaylıyım diye de kandırırdım ama işte bunların ikisi aynı şey değil. ben onları görmüştüm. hatta ben bir tane bu dünyaya ait olmayan yaratıkta gördüm turuncuydu o. belki de taa o zamandan dolayı turuncu benim için farklı bir renk oldu. annemlere söylemiştim orada bişe var demiştim de inanmamışlardı. tam yemek yediğimiz yerden kalkıp arabaya doğru yürüyorduk. tam olarak nerdeydik bilmiyorum, deniz kenarındaydı. fenerbahçe sahildi sanki. aa belki de bana o zamandan ileride hayatımın insanı portakallıhariboyla tanışıcağımdan bahsediyordu. ve de turuncuydu. bilmiyorum annemler onun ördek olduğu konusunda ısrar etmişlerdi arkamı dönüp ikinici bir defa baktığımda yoktu. denize girmiştir demişlerdi.. herneyse
asıl demek istediğim şey bunun hayattaki somut şeylerle bir alakası olmadığı. bazen öyle fazlasını gösterirki size hayat, ancak anladığınızda o fazlasına sahip olabilirsiniz ki bu da yüzeysel yaklaşım, olmayan hayal gücüyle gerçekleşmez.. ben portakalımı özledim, bir de portakalı soydum başucuma koydum...

Cumartesi, Ekim 20, 2007

l'utopie















evet çok güzel değil mi? bence de sanki bu dünyadan bi yer değilmiş gbi. evet siz de benim gibi orda olmk isterdiniz. hatta durun tahmin edeyim yere düşmüş olan yaprakların üzerinde yatmak isterdiniz. hadi ama çok klişe bunlar hayal gücünüzü kullanın.
mesela ben o pembe yapraklı ağaçan düşmüş olan yapraklarla kendime güzel bi taç yapardım.

35 kere dedm. 36.sını da derim. sonbahar geldi.
ama benim durupta düşünmek için 5 dk vaktim olmuyo. bugun konusu açıldıda en son hangi sergiye gittiğimi hatırlamıoum bile, bloga yazı yazmak şöyle dursun maillere cevap atmaya üşenir, vakit kaybı görür, herşeyi derse bağlar oldum. he bunun sonucunda çalışıyormuyum yeterince ya da fazlasıyla. yeterince belki ama fazlasıyla hayır.
şimdi bile önümde bişeler açık renkli kalemler, post itler her şey bi şeyleri daha eğlenceli daha katlanılabilir hale getirmek için, olumlu sonuç alabiliormuyum bilmioum.
herneyse sonbahar geld. evet bnede butun bunlar yerine yukarda ki yere uğramak isterdim ama belki bir süreliğine. fazla huzura gelemem ben. son zamanlarda ve uzun zamanlarda moda olan "ay çok stresliyim" olayını sefiorum ben. boş durmamak lasım

allez on y va!

fall




































Pazartesi, Ekim 08, 2007

zakzak

hayatta bazen herşeyi tamamen değiştirmek istersiniz ya hani sadece bi kaç tanesinden vazgeçemeyeceğiniz bi kaç tanesini de yanınıza alarak.. uzaklara gitmek istersiniz sadece bi sırt çantasıyla, hala tırnaklarınız siyah, saçlarınız kıvırcık, badem yemeye doymadınız ve sokaklarda caz dinlemeyi severken, yanınızda elinizi tutucak o kişiyle bilmioum siz bunu istermisiniz? yoksa şu popüler kültür olaylarından hala kurtulamamışlar olaraktan, aptallaşmışlar olaraktan yolunuza devam mı edeceksiniz? ben sizin düşüncelerinizi değiştiremem ya da ben size benimle gelin diyemem zaten gelmenizide istemem zaten öle bi durumda da değilm, bunları sizin düşüncelerinizi değiştirmek için yazmıoum. öss zamanında bi insanım ve hatta şu anda şu yazıyı yazmak yerine bile daa farklı şeylerle uğraşıo olmalıydım. eet yine evdeim okula gitmedim, evden ne zmn çıkmalıyım die dusunurken kendime sordum napıoum ki ben diye sora da bu yazıyı yazmaya karar verdim.
ben sevgilimi, beni, bide küçük filimizi alıp bi yerlere gitmek istiyorum. o bi yerleri sokak sokak gezmek, her tarafında sefgilimi öpmek istioum. bilioum siz böle şeeler hissetmiosunz hatta sizin sokakta dans etcek kadar bile haliniz kalmamış, o kdr yorgunsnz ki siz, gençliğinizi yaşayamadan küçük hanımlar hatta koca hanımlar oldunuz. düşünmekten korkar oldunuz hatta korkucağınızı farkedicek kadar bile düşünmeyenler vardır aranızda (eet bazılarınız ben korkuoum demekki biras olsun dusunmusum dediğini duyabilioum, ama bence sizin durumunuz daha kotu)
bu zamana kadar sizin ve benim yaptıklarımın farkına gelnce eet belki en azından yaşıtlarım için konuşuum bi çoğunuz benden daha ii puanlar alıp daa guzel yerlere giriceksiniz ve kendinizi kazanmış sayacaksınız ama benim için olay orda bitmio. üniveriste bittikten sonra napıcaksınız geriye donup baktınızda koca bi dolap elbise, yuzunuzdeki makyaj beyninize giden gorme yollarını buyuk ihtimalle kapamış olucak. herneise bu yazıyı size fln yazmadım, kendimle konuşuyorum ben.
anladım ki deişmesini istedğm şey ben değilim, çevre
anladım ki insanların ne dusunduklerinden once benim kendimle ilgili dusuncelerim onemli. ben istiosam onlara ne
anladım ki arayı herkesle arada bi iyi tutmak lasım (çıkarcı yaklaşım mı? e ne var yalanmı?)
ve de istiyorum ki bi program içine koyayım kendimi, biras en azından kısa bi süreliğine dışardan "davranış açısından" onlar gibi goruneyim içimden ne geçerse geçsin...
ve bu mutluluk hep sürsün

Salı, Eylül 11, 2007

Öğrendim ki
Kimseyi sizi sevmeye zorlayamazsınız.
Kendinizi sevilecek insan yapabilirsiniz,
Gerisini karşı tarafa bırakırsınız.
Öğrendim ki
Güveni geliştirmek yıllar alıyor,
Yıkmak bir dakika.
Öğrendim ki
Hayatında nelere sahip olduğun değil
Kiminle olduğun önemli.
Öğrendim ki
Sevimlilik yaparak 15 dakika kazanmak mümkün
Ama sonrası için bir şeyler bilmek gerek.
Öğrendim ki
Kendini en iyilerle kıyaslamak değil
Kendi en iyinle kıyaslamak sonuç getirir.
Öğrendim ki
İnsanların başına ne geldiği değil
O durumda ne yaptıkları önemli.
Öğrendim ki
Ne kadar küçük dilimlersen dilimle
Her işin iki yüzü var.
Öğrendim ki
Olmak istediğim insan olabilmem
Çok vakit alıyor.
Öğrendim ki
Karşılık vermek
Düşünmekten çok daha basit.
Öğrendim ki
Bütün sevdiklerinle iyi ayrılman gerek
Hangisi son görüşme olacak bilemiyorsun.
Öğrendim ki
'Bittim' dediğin andan itibaren
Pilinin bitmesine daha çok var.
Öğrendim ki
Sen tepkilerini kontrol edemezsen
Tepkilerin hayatını kontrol eder.
Öğrendim ki
Kahraman dediğimiz insanlar
Bir şey yapılması gerektiğinde
Yapılması gerekeni
Şartlar ne olursa olsun yapanlar.
Öğrendim ki
Affetmeyi öğrenmek deneyerek oluyor.
Öğrendim ki
Bazı insanlar sizi çok seviyor
Ama bunu nasıl göstereceğini bilemiyor.
Öğrendim ki
Ne kadar ilgi ve ihtimam gösterseniz
Bazıları hiç karşılık vermiyor.
Öğrendim ki
Para ucuz bir başarı.
Öğrendim ki
En iyi arkadaşla sıkıcı an olmaz.
Öğrendim ki
Düştüğün anda seni tekmeleyeceğini düşündüklerinden bazıları
Kaldırmak için elini uzatır.
Öğrendim ki
İki insan aynı şeye bakıp
Tamamen farklı şeyler görebilir.
Öğrendim ki
Aşık olmanın ve aşkı yaşamanın çok çeşidi vardır.
Öğrendim ki
Her şartta kendisiyle dürüst kalanlar
Daha uzun yol yürüyor.
Öğrendim ki
Hiç tanımadığın insanlar,
iki saat içinde,
senin hayatını değiştirir.
Öğrendim ki
Anlatmak ve yazmak ruhu rahatlatır.
Öğrendim ki
Duvarda asılı diplomalar
İnsanı insan yapmaya yetmez.
Öğrendim ki
Aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır.
Öğrendim ki
Karşısındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin
nereden geçtiğini bulmak zor.
Öğrendim ki
Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez.
Gerçek aşkların da!
Öğrendim ki
Tecrübenin kaç yaşgünü partisi yaşadığınızla ilgisi yok,
Ne tür deneyimler yaşadığınızla var.
Öğrendim ki
Aile hep insanın yanında olmuyor.
Akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz.
Aile her zaman biyolojik değil.
Öğrendim ki
Ne kadar yakın olursa olsunlar
En iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir.
Onları affetmek gerekir.
Öğrendim ki
Bazen başkalarını affetmek yetmiyor.
Bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor.
Öğrendim ki
Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın
Dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.
Öğrendim ki
Şartlar ve olaylar,
Kim olduğumuzu etkilemiş olabilir.
Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz.
Öğrendim ki
İki kişi münakaşa ediyorsa,
Bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez.
Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.
Öğrendim ki
Her problem kendi içinde bir fırsat saklar.
Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.
Öğrendim ki
Sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.

kabus

merdiven, merdiven ve merdiven. aşağı doğru, yere doğru, dibe doğru. kat indikçe kapılar kötüleşiyor, indikçe nem artıyor, teni yapış yapış oluyor insanın, hani benim kapım, neden yok, nerde evim, yanlış binaya mı girdim, çıkıp bakayım, hayır doğru, in bir kat, bu sefer kapını göreceksin, indim, yok, bir anda başka bir yere fırlatılmış gibiyim, yine bak belki yanlış binadır, kahretsin burası, burası işte, evet 26 numara, kapıları çalıyorum, koşuyorum, olmuyor, hiç bir şey düzelmiyor, rüya değil uyanmıyorum, kapım yok, kaybolmuş, evimi bulamıyorum. nasıl diyorum, nasıl olur diyorum, durmadan soruyorum durmadan koşuyorum yoruluyorum. zınk, evin içindeyim, herkes kaldığı yerden devam ediyor, değişen hiç bir şey yok, bu mutfağın fayansları beyaz değildi, ayrıca alçaktı, hem ben bu evden taşınalı çok oldu, neden geri döndük, kalkın, kimse kalkmıyor, kimse kalkacak halde değil, orda biri yatıyor, hareketsiz, gözleri kapalı ama uyumuyor, cenin pozisyonunda, saçları yüzüne düşmüş, hayır ölü değil, sadece hali yok, hiç hali yok, hiç bir şeye hali yok. bunlar kimin eşyaları, sallanan koltuğum nerde, neden buraya geri döndük, anne neden bir şey söylemiyorsun, sarı bulaşıklığı burdan taşınırken bırakmıştım, hala burda yaşasın ama neden burdayız, anlamıyorum ona ne oldu, buraya güneş girmiyordu hatırlasanıza, gidelim diyorum ve merhaba dünya.

Pazartesi, Eylül 10, 2007

ö. y 1-2

nam-ı dier össnin yararları..
bir çok durum bir araya gelerekten benim bugun bazı şeyler dusunmeme sebep oldu.
şöle ki okulum açıldı bugun ve ben dershanemde öğleden sonra bulunurken tek başımaydım
yemek söledim, yemek geldi sora ben yemeimi yemeye başlicakken bi şein farkına vardım. önümde yemek ve test kitaplarından başka hiç bişe yoktu. yemek ve test kitapları..
kendi kendime sölendim ve yemeimi yemee başladım.. o camlı yerden yukarıya baktım bi anda yannız hissediverdim kendimi, hava kapalıydı ztn baştan kotu bi ortam. hava kapalı ama hava sıcak, yan kaavenin tadını alamayacağınız bir ortam, he bi de klima açık butun melankolinin içine sıçan bir ortam..

ve test kitapları, butun masaya yayılmış olan yaprak testler, cevap anahtarları, kaybettiğim kalemime uzulen ben ve yemeim..
burdan öss nin yararlarını dusundum.. öss yannız kalmayı öğretio, öss yannız yemek yemei ve yannız yemek yerken ne dusunulebilceni öğretio, öss size sevgilinizi ösledinizi hatırlatıo, öss size kaybettiniz dakikaların hem ne kdr ii hemde ne kadar acı ama bi o kdrda gerçek olduğunu hatırlatıo.. iii mi? gelecek. acı mı? şimdi. gerçek mi? geçmiş

umarıs başka öss yararları daa bulurusda en azından onun hakkında ii bişeler dusunmeee başlayabiliris..

Perşembe, Ağustos 30, 2007

sevgilimi ösledim,
sevgilimle birlkte olmayı ösledim,
sevgilimle birlikte olmayı öslemeyi öslemedim..

Perşembe, Ağustos 23, 2007

g

hayatımda biri vardı (ki hala var) onu bana tanımlayın derseniz evet bunu size yapabilirim. o kesin ve net karakter özellikleri olan, bana benzeyen ama birşeylerin onu her zaman eşsiz kılacağı bir insan. size onun diğer bütün insanlardan farklı olduğunu bazı değişik tanımlar yaparak beyan etmek istemezdim ama konu o olunca değinmeden geçemicem. o gerektiği yerde gerektiği şekilde davranmasını bilen ki bu yeterince farklı bi özellik oluo, biri.. dışardan bakılınca normalmiş gibi gözüksede limonata ve limonlu cheesecake i birlkte yemeği tercih eden ya da istediği zaman başlayıp istediği zaman bitirebilme özelliğine sahip ve bu zıt durumlara uyabilen biri. şikayetsiz, bazen şımarık ama dinleme zamanı gelince gözlerini açıp karşısındakine annat diyebilen biri. bütün bu özelliklerini üzerine bir kıyafet gbi giydiripte yakıştran bir insan daha tanıyabilcenizi sanmıoum, en azından bu yaşantımızda..
biz onunla her zmn aynı şeylerden bahsederiz, ama bunlardan size bahsetmem olası deel çnku anlamassınız bu konuşulanları, çnku onunla bahsettimiz aynı şeylerle sizinle bahsetimiz aynı şeyler ayrı. olsun anlat değişiklik olur derseniz,kısaca karşılık olarak size diyebilceem şey şudur ki onunla bahsettimiz şeyler size anlatabilceem türden şeyler deel, aşar belki sizi, ya da bizim seviyemize düşemessiniz, orası bize özel bi seviye bunun için bahse girerim. kumar oynamayı çok sevmem ya da kumarbaz deelim ama zarlara karşı buuk bir zaafım var..

eski günlerin ardından

"anımsar mısın, bunu bilemiyorum. kokun nasıldı diye düşünmüyor değilim bazı zamanlar, ancak bir an geliyor, yeryüzündeki en keskin bıçak alnıma, iki gözümün ortasına saplanıyor. hani ben bazen yapardım, biliyorsun sen, birbirinden alakasız, kısa, yarım hikayeler yazardım, bir yazıda ordan oraya atlardım. bugün kendi hikayelerimi yazmak istiyorum birbirinden alakasız, kısa, yarım. kendimde ordan oraya atlamak istiyorum bugün. ne çıkar, biliyorsun. paragrafları ve satır başlarını da sevmem ben, onu da biliyorsun. balık ağları, tekneler, plastik toplar ya da ince belli çay bardaklarını geride bırakmak olmayacak asıl zor olan. yerlerine iki katli kirmizi otobüsler, kirmizi telefon kulübeleri ve kocaman metro oyalar bir süre beni, sonrasını bilemem. yoruldum ben, olmadık zamanlarda çat diye hissettiriyor bana kendini bu yorgunluğum. senin bundan haberin yok, hiç bir şeyden haberin olmadığı gibi, olmasını ister miydim, bilmiyorum. şu durumdan dolayı asla şikayet etmediğimi bilirsin, aksi söz konusu olsa belki de gerçekten altından kalkamayacağımız yaralar alacak, parçalanacak, bu dünyanın saçmalıklarına yenilip arkamızda hiç bir artık bırakmadan kaybolacaktık. o, dünyanın en güzelini fotoğrafını belki bir tek. şimdi de bilmiyoruz daha farklı olup olmayacağını, zaten bunun üzerine pek düşündüğümü söyleyemeyeceğim bu günlerde ve aslında bir süredir. camın içine kaktüs koymak, yine aynı camın içine kedi dadanmasını istediğim için mama bırakmak gibi şeylerle ilgileniyorum bir süredir. hayır, seni düşünmüyorum demek değil bu, açıklamama gerek yok bunu, sen anlıyorsun nasılsa. yaşım ilerliyor. hayır, bu kafama taktığım bir şey değil, aksine gözlemledikçe seviniyorum. bir genç kız değilim artık, küçük bir kadınım. değişiyor bakışım kendime ve dolaylı olarak her şeye ve sana da. evet, hala hindistan cevizi yağımı sürmeden yatmıyorum, hala bir şeylerin renklerini değiştiriyorum, bazı şeyler hala aynı evet, tırnaklarım siyah hala, ama işte, değişiyor bazı şeyler de, saçlarım sarı değil artık örneğin, artık sabahın 7 sinde kalkıp okula gidebiliyorum ya da, yürüyerek üstelik, ve dönüşte, rahat çıkabilmem için beni sırtımdan ittiğin o yokuşu, kimse itmeden sırtımdan, tek başıma çıkıyorum. şaşırma bunlara, öyle mi devam edecekti sanıyordun? bir yaşamda hastalıklı olan bir şey varsa, yerinde sayıyor olmaktan geçiyordur kısmi olarak, hep biliyorduk bunları. ve şimdi bu şekilde yoluna girdiyse tüm yaşamım, evet, yokluğuna borçluyum bunu. bu yüzden arkandan, elimde mendille zırlayan küçük bir kız çocuğu gibi koşmuyorum."
artık sevioum, sevgiyi öğrenioum
her taraf o kadar aydınlıktı ki, sanki dünyaya sarı bir camın arkasından bakıyordunuz..
dışarda insanlar oraya buraya gidiolar ama bi an once bu yapışkan havadan kurtulmak için acele ediolardı.. gökyüzüne bakınca tarif edilemez güzellikte bi görüntü vardı, hani şu dostoyevskinin beyaz gecelerinden çıkmış gibi
kafasını odanın içine çevirdi, odanın diğer köşesinde ki aynada kendiyle göz göze geldi, çırılçıplaktı. daha sonra gözleri yatakta sırtı dönük uzanan adama kaydı?
adam mı?
ne demekti bu yabancılaşma? tekrar gözlerini aynadaki yansımasına dikti, dikkatli bakınca gayette seksi gözüktüğünü söyleyebilirdi, içinden yatağa geri donmek geldi biras onceki tüm o duyguları tekrar yaşamak.. ama hava o kadar sıcaktı ki insanın içinden sevişmek bile gelmiodu, sigarasını arandı ve bir kez daha boş paketle karşılaştı.. şimdi oyalancak hiçbişeyi kalmamıştı, dışarıyı seretmeye devam etti. güneş giderek odayı daha da fazla ısıtmaya başlıyordu, artık durduğu yerde terlemeye başlamıştı.
bi anda sevgilisinin ters dönmüş ve onu seretmeye başlamış olduğunu farketti, onunla bir kez daha sevişmek istediği besbelliydi, hava sıcaktı ve bi kaç saat sonra orayı terketmeliydi, evine donmesi gerekiyordu. hemen yanındaki sandalyenin üstüne koyduğubi bardak soğuk suyu hiç düşünmeden üstüne boşalttı, bu hareketinin onu daha fazla sekse yönelticeğinin farkındaydı..
adam ayağa kalktı ve ona doğru yürümeye başladı. tavandan yere kadar camlar, tamamen açık perdeler umrunda bile değildi onu boynundan opmeye başladı, hafifçe havaya kaldırdı ve pencerenin onune oturttu; o ise onun yavaş yavaş içine girmesine izin verdi..

Perşembe, Ağustos 02, 2007

geri dönüşler

insanlar bazen ne kadar yıkıcı olabiliolar,
ne kadar sorumsuz,
ne kadar düşüncesiz..

bazıları sadece kendi çıkarlarını ya da kendi hazlarını düşünüolar, ilerisine bakmadan "öteki"ni düşünmeden..

bazı anlarda sadece aklınıza geldiğinde bile ağlamak gelir ya içinizden işte böyle bu da.. düşüncesizlik ve aptallık. hani haksızlığa uğramışsınızdır ama elinizden hiç bişe gelmez birasda böle bişe
peki kendimize baktımızda? belki bizim yaşadıklarımız kadar ağır deel ama, biz hiç yıkıcı, sorumsuz ya da düşüncesiz olmadık mı?
bazı sabahlar sadece annenizle yanyana yatmak isterken hani şu "anne sıcaklığı"nı almak isterken annenizin size laf sokmalarını dinlemediniz mi? hojlandınız o cocuk size kızarkadaşından bahsederken, size onu anlatırken siz kötülemeye başlaıp o sivri ucunuzu onun beynine sokup bazı şeyleri "yıkmadınız" mı?

Pazartesi, Haziran 18, 2007

insanlar gerçekten bazen çok garip oluolar, basit olaylara aşırı tepkiler vermek gibi, tabi siz bu mantıkta dusunce otomatik olarak karşınızdaki insaa göre "ters", "ukala" ve benzeri türlü sıfatlarla nitelendiriliosnz ki bununda sonucunda suçlu olan yine siz oluosnz..
buyrun buyrun, bi tane daa sıfatınız oldu, ne kdr çok şekilde niteleniosnz öle
bu yazının sonucundabile eleştirilicek olabiliosnz ama sonucunda gerçekleşicek savunmamı da ben hemen söliim "orası bnm dusuncelerimi yazdıım yer, eleştirme ltfen"

herneyse insanlar garip ve insanlar komik
bazılarıla dusuncesiz, bazıları suçlayıcı, bazıları savunmacı, kimisi ii neiseci, ölesi böles,, hedesi hödösü, milanı kunderası
uzatmalayım, törene gidip ödül almak isteyen var burda "o" ödülü, "bu" ödülü ki bu insanların normal hayatlarında saçmalıklar yapıp kendilerine normal gozukturttukleri şeeler yokmudur? vardır.. olma mı ?
herneyse
ben ödül fln istemioum, mmm belki küçük bi madalya olabilir kapıma asarım şekil olur
fena fikir deelmiş ya
hanimiş bnm madalyam

Cumartesi, Haziran 09, 2007

karşısında duruodu, bomboş bi sayfa, ya da daa mı farklı sölenmeliydi bu?
bomboş hayatlar
başka bi yerlere bakmaya çalıştı ama düşünmekten kendini alamıyordu, karşısında duran resimlere odaklanmaya çalıştı..
iki tane resim vardı, onları bu duvara asarken ne düşünmüştü tam olarak hatırlayamıyordu ama şu anda tek aklına gelen bunun bi saçmalıktan ibaret olduğuydu. resimler birbirine tam 0larak zıttı
ne zamandı acaba deli gibi yağmur yağarken otobüs durağında çekilmişti, hatta eet sevgilisi çekmişti "ah o ne kadar güseldi, sırılsıklam olmş olsa bile" o zmnlar ne kadar da severdi o cümleleri, imalı sözleri.. diğerine baktı sıcak bi yaz günü üstünde yine sarı bi bluz, şimdi rengi solmuştu o bluzun
onlarda bomboş geliodu ona, ve yine kendine döndü, beyni onu düşünmeye zorluyordu. dayanıcak ya da kendi içinde ısrar edicek hali yoktu, teslim oldu
düşünmeye başladı.. aslında çok ileriden bakınca o kadar kotu deildi herşey, uzun vadede düşününce, peki mutlu olmak için beklemesi gerekiyosa bu nasıl bi mutluluk anlayışıydı.. mutluluk kavramı zamanla oluşabilecek birşey değildi. ya vardı ya yoktu. bi anda olması gerekiyordu. peki ya o an?
sevmediği şeyleri düşündü, bütün o insanları, daha dün sadece onların arasına karışmamak için upuzun siyah saçlarını kısacık kestirmemişmiydi? gidip kendine bi tane daha simsiyah tshirt, ve siyah ojeler almamışydı? onlar "onlar"dı, diğerleriydi ya da herhangi birileriydi.
düşündüklerini anlamaları, yazdıklarına tam olarak değer vermeleri için insanlığın daha uzun bi yol katetmesi gerekiodu. sevmezdi öldükten sora ünlü olan insanları, öldükten sonra para kazanabilen insanları.. o olmadıktan sonra neye yarayacaktı? eğer buna maddiyatçılık deniyorsa evet o materyalistti. kendi yaptığının farklı olup olmadığı düşündü.. o günün insanları için çok ağır geleceğini düşünüyordu yazdıklarının.. peki yazmaya neden devam ediyordu o zaman?
peki ya yayınevleri ne diyorlardı. kendisine göre dünyanın en sahtekar insanlarıydı onlar. yazdıklarının tek kelimesini bile anlamadıklarına emindi. sadece yazdıkları karışıktı, uzundu ve birşeyler anlatıyor olmalıydı, onlara göre mutlaka dışarda bir yerlerde yazdıklarını anlayacak insanlar vardı. yazdıklarını beğenmişlerdi ki bu da kocaman bi palavraydı. kendisinin verdiği cevap ise daha büyük bi palavraydı: "teşekkür ederim, bu kadar beğeneceğinizi tahmin etmiyordum"
ama herşeyin o şekilde gelişeceğini biliyordu. insanlar okuyordu ama sadece o "diğerlerine" hava atmak için, ben okudum biliyorum demek için.. karşılıklı olarak yazdıklarını tam olarak anlamadıklarından eğer yapıyorlarsa yaptıkları tartışmalarda çok bi şey farkettimiodu.
yaşamadığı bi dünya düşündü, emindi buna üzülecek birileri olacağına, herkes için birileri üzülürdü. hergün 3. sayfa haberlerini okurken kendimizi bi anlıkta olsa kotu hissetmiyormuyduk? bu da bi nevi üzülme sayılırdı. mutlu oldu bunu düşünüp, bi akşam oncesinden kalan kocaman bi pizzadan hiç bişey yenmemişti, tek bi mısır tanesi duruodu, kutunun yanında alıp aaazına attı, tekrardan midesinin bulandığını hissetti.. hayır istemiyordu mide bulantısı
mide bulantısı die düşündü, hıh annesi küçük kardeşini doğururken ne çok çekmişti oysa o bunun sadece filmlerde olduğunu zannederdi. hamile olsa nasıl olurdu die düşünürdü, hayır o cocukları sevmezdi, zaten o kadar uzun süre bi beraberlik yaşadığını hatırlamıyordu. "ilişki" die bir şey yoktu onun için ya da ilişki kavramı hakkında herkesden biras daa farklı düşünüyordu.
beyniyle tekrar savaş içerisine girdi, düşünmek istemiyordu artık, odasına geri donmüştü işte mutlu olması gerekirdi, nostalji yaşaması gerekirdi.. ama o tam tersine burda fazla durmaması gerektine karar verdi, laptop un şarjının bitebileceğini farketti, ertesi gune kadar şarj edemeyeceğini biliyordu. dergiye gondermesi gereken yazısı hakkında hiç bir fikri yoktu, ama zaten bu zamana kadar hangi yazısında bi fikirle başlamıştıki, sözcükler ölesine dokulmuyomuydu ağzından? nasıl olsa bi kaç nesil sorası yazılarının değerini anlayacaktı. eet bu çok iddialı bi laftı ama bunu söyleyen birini daha tanıyordu hemde çok iyi tanıyordu. hayatını değiştren insanı, nietzsche yi, o sözünde haklı çıkmıştı. kendisi nie haklı olmasındı?

Salı, Mayıs 29, 2007

ananası sevioum
hindistan cevizinide
hindistan cevizli el kremimi de seviyorum
kullandığım parfümü
Christina Ricci'yi
sıcakladığımda camı açarsam serinleyebilcemi bilmeyi
kafa insanları
ve biraz da aptalları..
beklenmediği bi anda birinin yüzüne karşı bişeyi söyleyip gidebilmeyi
aniden gidebilmeyi

seviyorum
bissürü uzun cümleler kurmak gelir ya hani, ne bilim içinizden geliodur gerçekten onlar. bi yandan dışarıyla paylaşmak istemezsiniz. hani bi laf vardır ya ne kdr söylersen söle, söylediklerin karşındakinin anlayabildii kadardır. işte bu da böle bişedir, "onlar" anlayamaz die düşünürsün. haklısındırda ama yine de anlatmak gelir, ama onlar bunu hissedemezler, onlar gidemezler o kdr ötesine herşein..
ama bu sefer yazmaya başlarsın, böle saçma sapan cümleler kurarsın.. ama bilirsn bunlar da bişe ifade etmektedr

şappa

varoluşculuu daa derin(!)den düşünürsek.. özellikle de yarın bi franszca sınavı varken, neyiz biz? mesela ben daa geriden bakınca su samuruyum belkide, biras sarıyım ama öle güneşin sarısından deel, sonbaharda sararan yaprak sarısından, hmm yumurta sarısı? ı ıh ben bunu sevmedim. sadeyim ben, sade dondurma gibi deelde king of sorrow un sadesi. plasebo etkisiyim ben, duvarda asılı fotoraftaki insanım, kültabaı ya da son kalan sigaraım. bi boya fırçasıyımki herşey yeşil olsun diye, ölesine bi yeşil deel ama daa ötesi belki.. sabahları çalan saatim ben, tam 7 de. ya da pespembe kapaklı bi analitik defteriyim. analitik sefdiririm.. yerim analitiii
aslına bakarsanız bana göre ben hem çok mükemmelim hem de biras aptalım belki de biras ukalayım ya da herneyse. peki biz bunu napalım? kaça satalım? bence biz bu işleri bırakalım.. oturalım düşünelim taşınalım. realist olalım..
gidip bi tane sal yapalım, onla uzaklara kaçalım.. gerçi salla de kaçılmaz. o zmn onu sallıyalım biz en iisi heh eet eet ...... yapalım. ya ben düşündümde sympatique ne kdr güzel bi şarkıymış pink martini

Pazartesi, Mayıs 07, 2007

klişesizlik

duştan yeni çıkmışım hala saçım başım ıslak, saat olmş 12 ben hala yataamda deelim, normal şartlarda bu saatte çoktan uyumuş olmam gerekirdi ki son zamanlarda insanlar dışardan bakınca sürekli uyuyan bir ceren görüolar. misal: bugun sınıfta hemde edebi metinler sınavının ortasında uyumuş olmam. kalktıımda öğle tenefüsünü geçmiş üstüne dier derse girioduk nerdeyse, geçtim bunları.. o yuzden heyt!! ben konuşcam bu gece.
sorumluluk sahibi olunmasından bahsedelim. mesela bni düşünelim; yarına sınavım vardı ve okumam gereken kitap vardı. ben naptım okudum. sorumluluğumu yerime getirmiş oldum. hayır olmadım, bu zorunluluk. sorumluluk daa farklı daa öte boyutlarda ama ben bugunlerde öte kelimesini sadece ilişkm için kullanırım başka da bişe için kullanmam.
sorumluluk diince topluma karşı ödevlerimiz gelsin aklımıza dielimki sorumlu vatandaş. bilinçli vatandaş gbi yani, haklarını bilen, ahlak kurallarına ve içinde yaşadığı topluma uyum sağlayan. rousseau'nun dedii gibi toplum sözleşmesini imzalamış olan dielim. düşünelim ki içinde yaşadığımız toplumu, herkesin dierlerini takip ettiği, sürüden ayrılanı kurt kaparmış biz kuzu kuzu devam edelim dienleri, hmm bu sultanahmete gidip tavuk yememeye benzer. peki bu kurtlar kim? onlarda sürünün içinden birileri deilmi, sadece biras daa kurnaz olanlar.. hatta siz sürüden ayrılmadan deel, daa sürünün içindeyken sizi kaparlar valla..
klişeler vardır hayatta, kimse inkar edemez ben yapmadım die.. peki klişe olmayan nedir? mesela kaçımız çileğin üstüne nutella sürüp yemişizdir. bunu yapmayanları hemen alalım mutfağa, kaçımız arada da olsa çayının içine süt katar, ya da hangileri çimlerin üstüne ölece yatmıştır? daa mı gerçek hayattan bahsedicez, o zmn kim inatla şemsie almayı reddedip bugunkü gibi yağan bi yaamurda istiklali taa meydandan galatasaraya 2 kez turlamıştır hemde yanında aşık olduğu insanla..
eet herşey 2yle 2yi topladım 4 oldu aferim bna demekten geçmio, realistlik bu deeldir, bnde romantik deelim.
bu yazı bittiiğinde belkide saat 12yi geçio olcak, peki acaba burada kaç kişi düşünüodrki yeni bi gün başlıo, bu dierlerinden daa guzel olcak, doğa neler yaratıo fln die.. ve bir de bakıouzki bu hayatta determinist ilkelere takılıp kalmışız, düşünemez olmuşuz, kaçımız dostoyevski okudukta bunlardan bahsedebiliouz ya da..
hala burda oturmuş donem odevimi yarın unutmamam gerektini kendime yineliyorum, ya da sölüoum bugunden matematie bakmalıydım die peki ben naptım yine aynı yere geldik.. uyudum, elimde kitabım yataamda utanmadan uyudum, kalktm ve sefgilimin msgını gordm mutlandım.. mesela ki ben ondan başkasına gösteremem sefgimi, sarılamam ondan başkasına daa sıkı sıkı, içime çekemem ondan başkasını, bu demek mi ki dier arklarımı sefmioum hayır deel ama onun yeri bnde farklı, ben sarılamam başkasına ööle, ya da telefon açıp yolun ortasında diemem bnim için çok deerlisin seni sevioum die.
gözüme anahtarlığım takılıo, üstündeki rockncoke şeesi, eiffel kulesi, paris sign ı, hedesi hödösü, hepsi farklı bi insana ait.. sora kolyemi goruoum, dunyalar onemlisi kolyemi, o hem 80lerden hem de "modern zaman" aşklarından, sefgilimden... derdim vay be böle olmalıymış die, dememe gerek kalmadı artık ben de içindeim o mutlu zamanların
hads sultanahmete gidiouz.. et yememeye

Perşembe, Mayıs 03, 2007

vişne

hani bazı anlar vardır ya, o anda sadece sessizlk cok sey soler, bi kere bakmak yeter belki, sıcacık bi insan vardır karşında, onun yanına sokulursun iice. sen sokuldukça kendini daa guvende hissedersin, biras daa biras daa derken, bi de bakmışsın ki onla bi butun olmşsun.
hani olur ya iki eş parça derler. küçük çocukların oyuncaklarını dusunelim burda. birbirine geçirdiinde daha mukemmel olamazdı dersin. tam birbirine otururlar. uzaktan bile baksan bilirsin, onlar birbirine eştir, hatta sadece o anda onları içiçe geçirme zevkini tatmak için eline alırsın. ve yine bilirsin, oraya başka bi parça oturamaz, sadece ikisi vardır, işte sen benim böle bi eş parçamsın.
hani yaklaşırsın ya bazen, herşeyi daha yakından gormek için.. sora anlarsın, bu aptal gezegende de biri varmış dersin bekleyen, ve senin de beklediğin. sora yukarılara bakarsın. aslında burası o kdrda aptal bi yer diilmiş dersin. hatta bi dk, burası gayet guzel bi yer. sora ona bakarsın, o da sna.. sarılırsın yine sımsıkı.
hani başka anlar vardır ya, masada ölece oturmuş, konuşuosundur.. eet dışardan bakan biri için "sen o anda saçmalıosundur" ama o bilir senin anlattıklarının bi manası olduğunu, ve ilgiyle dinler seni, yuzune bakar, ve bilirsin sna ve o anda sölediin her bir kelimeye değer verdini..
hani çıkarsın ya dışarıya, aceleyle belkide, converselernin içinde kırmızı çorapların kalmışdır, hani şu çizgili olanlar.. bakarsın uyumsuzdurlar ama rezil olmicanı bilirsin onun yanında, için rahatlar.. sora bazen de dersin ya keşke die.. keşke dersin onun gibi olsaydm o kız gibi ne bilim bnmde uzun bi boyum, ya da duz saçlarım olsaydı dersin, burnum çok guzel olsaydı. ama artık bilirsin ikinizde "bu haliniz, içiniz, dışınız, herşeiniz" şu anki gibi olduğu için birbirinizinsinz, mutlu olursun, sen sensin ve sen olarak kalcaksın, insanların değişmicene inanırsn, ve sende bi insansn ve deişmiceksin. ama işte bak tam karşında o kişi, sensin ve seni sen olduğun için sever o. aşık olursun ona.
ve sora bazı diğer diğer zamanlar olur, butun herşei dusunur, gulumsersin. o gulumsemenin ne anlama geldini o çok iyi bilir. o anda çorapların ikisininde farklı olmasının değeri yoktur. o maddeseldir ve fazla gerçektir. ama bu başka bi boyut.. öte bi boyuttur, tum zamanlarda bunu bilirsin
ve tekrar gulumsersin, evden aşaaa inersn, o bekliodur orda, bilirsin bunun surup gidiceni, başka turlu olması için bi neden olmadını..
işte sen böle bişesin

Salı, Nisan 24, 2007

dun 23 nisandı
ve hayatımdaki en onemli insandan aldığım mesaj

23 nisan kutlu olsun sevinin çocuklar (yağmur) ovünün buyukler 23 nisan kutlu olsuuun.. asskm gunaydn butun bi akşam yastıa sarıldm sen die seni çok sevioum ben

ehueheu ben sarılmammı kocaman ona geri donduumde yaa=) hepimizin 23 nisanı kutlu olsn mu diim ne diim hehe. cnmmm ve telefonum çaldı
duzenli olmak cok komplike bir sey degildir aslinda, aldiginiz seyi yerine koyarsinizolur biter. bazi insanlarin beyinleri, sahip olduklari vakitte bolunebileceklerinden dahafazlasina bolununce sorun cikar, dagilirlar. o zaman duzenli olmak, mutfaktan aldiginizbir bardagi tekrar mutfaga goturmek kadar basit bir is olmaktan cikar, komplike bir halalir. bu iki duzen arasinda fark vardir. tum bunlar bir yana, insan yapilan havatahminlerine guvenmek ister, ertesi gun beklenmeyen yagmur yuzunden giymeyiozledigi bez ayakkabiyla bulusan insan, beklenmeyen yagmurun aniden gelmesi sonucuduyacagi isyan konusunda hakli da olabilir, hemen inandigi icin haksiz da. yuzde ellisisu dolu, yuzde ellisi bos olan bir bardagi "yarisi bos" ya da "yarisi dolu" olarak goruyor olmanin, kisinin genel bakis acisi hakkinda bi fikir verdigi dogrudur. bazen cok basitseylerden cikarimlar yapabilirsiniz. istediginiz taktirde, herseyi basiteindirgeyebilirsiniz, ancak muhtemelen durum her zaman umdugunuz kadar basitolmayacaktir, bunu da iste, yasayarak ogreneceksiniz. zekasi normalden biraz fazlakisilerin cogu, insanin dogasinda ne gibi bir takim igrenclikler barindirdigi gercegiyleistemeselerde yuzlestikleri icin, problemli olurlar. bazen, sizde migde bulantisi hissiyaratan sarkilardan birinin sizi cok etkilemesine neden olacak durumlar yasarsiniz,boyle durumlarda asla kendinizden utanmayin, "gitmeden sunu kalbine yaz cicegimcicegim" diye bagirirken ornegin robet hatemo, o an iciniz sizladi, gozleriniz sulandidiye panige kapilmayin, sakin olun ve istediginiz gibi aglayin. insanin dunya uzerinde,basina gelecegini asla tahmin etmedigi durumlarla karsi karsiya kalmasi cok olasi birseydir, hatta adeta hayatin bir gercegidir bu, bu sebeple "40 yil dusunsem aklimagelmez-di" gibi bir cumle toplulugunun bile bir anlami vardir aslinda. bir sabahuyandiginizda, ilerleyen saatlerde ne kadar buyuk bir paranin sahibi oldugunuzuogreneceginizden haberiniz olmaz ornegin, bosverin, bunlarin gercek hayatta olmaolasiligiyla, sadece filmlerde olma olasiligini karsilastirinca vazgectim. butun muzikaletleri disidir, hepsi kadin bedenine gore sekillendirilmistir. bazen, ailenizden birinikaybedeceginiz korkusuna kapilirsiniz aniden, ya da sakat kalmak mi yoksa olmek migibi bir dusunceye cevap vermeye calisirken bulursunuz kendinizi, ya da hayat zorderken bir anda aslinda kolay oldugunu dusunmenize neden olacak seyler gelir akliniza,ya da hayat berbat derken aslinda ne kadar guzel oldugunu... aslinda ben bir starolmaliydim diye gecirirsiniz icinizden, trt cocuk korosundaki cocuklarin soyledigi sarkilarin onlarin hayatlarina ne sekilde etki edebilecegi uzerine dusunursunuz bir sure,sonra sacmalamaya basladiginizi farkeder ve artik uyumaniz gerektigine kararverirsiniz.

dersler

2 kere 2 yi 4 bularak, de da yi gerektigi yerlerde ayri yazarak, yemek yerken agzinizi kapatarak, cinsel iliskilerinizde korunarak, kirmizi isikta gecmeyerek, vergi kacirmayarak ve dahasi bunlardan oturu mutlu olmayi umarak yasiyorsaniz, yaniliyorsunuz. hayat, boyle bir sey degildir.

kahve

burdaım ve yapcak hiçbişeim yok yani gerçekten yok..
zamanın bi şekilde geçmesini sağlamaktan başka..
herşein üstüne bide havuzda bile vakit geçiremicemi eklersek..
kitap okumak kaave içmek, kola almak..
karnım aarıo herneise

tatil yapmak fiilini ele alcak olursak ilk başta yapmak gerekne her bir tatilin önceliklerini dusunmek olurki bunlardan hemen akla gelen? dinlenmek.. eet dinlemekten yorulana kadar burda dinlenmek tamamen serbest ve sadece 2 ytl ki bu da kaave parası edio
başka ne var? eelenmek zttttt yannış cevap burda öle bişe yok tabi eer 14 yaşından kucuk yada 55inden buuk diilseniz..
ben insanların eelenmesini seredip sıkılmak istemioum artık sadece geri donmek istioum. he hayır maksat aileiz birlkte vakit geçirelmse ok. hads o zmn hastalandım ben havuza giremioum vs gelin bnle odada oturunda birlktew vakit gerçirelim. hads onuda geçtim.
ben nerdeim? pc başındaım.
onlar nerde ?bilmioum.
birliktemiiz? deiliz.
sonuç: birlkte vakir geçirilmio.
e o zmn bu kadr kasmaa ne gerek var. hayır ben sefgilimi özlemiş olabilirm


ya bunlar boşta ben gerçekten sıkıldım yani..
kimse yok burda
benimde bi şe yazasım yok ne bilim istemio canım yatıp uyusammı neler yapsam ben
saat 12 i geçmiş ben internette dolanıoum, televziyonda yeni bi film başlarmıki acaba? buranın havasıymış, sıcaymış beni maffetti ztn..
beni bu havalar affetti derken aklıma orhan velinin beni bu havalar maffetti şiiri gelio, google ı açıp buluoum..
sora baktım böle özlü sözler bölümü
goethe, aristo, oscar wilde fln derken gozüme yılmaz erdoğanın sözü takılıo "ben senin beni sevebilme ihtimalini sevdim"..
napmalı yaa

Perşembe, Nisan 12, 2007

derin mor

deep purple çalıo, sonunda aşk ve sigarayı serettm. guzel filmdi hoş filmdi komiktide ama açıkcası daa fazla sigara olmalıydı filmde "romance" psikolojisine sokmak için bizi. bide sonunda adamın olmesi fln (eet gundz dovucen beni sonunu söledim filmin ama hangi adam acaba??) böle ne bilim olmadı yani uymadı.
aşık olan insan, bazen kederlenir. kederlenen insan bazen sigara içer. bu sigara içen insan bazen ki genelde kendini raat hisseder. filmdeki temalarımızdan biri de bu ama ölüo fln şimdi hoş durmuo orda. ben bilmem valla öle dediler.

psikoloji sınavı çalışmam lasım benim, hala oturuoum buralarda - napsak ki biz? gidip odamın fotografını çekip sora onu çerçevelettirip odamamı assam?
hala deep purple çalıo (e ii peki mor olsn o zmn)

Çarşamba, Nisan 11, 2007

aynı şeyler

eet gerçekten guzelmiş yaamurda yurumek, hatta hatta çok guzelmiş.. neree gittiğini bilmeden sadece yürümek

sen dönmeden uyumam bu gece--

4 gün, nasıl geçicek peki bu 4 gün? yarın yine aynı yollardan yürüyücem, aynı yerde kahve içicem, belkide aynı yerde ıslancam, bilemicem nereye gitmek durumunda olduğumu, sora aynı müzikler çalıcak yolda, eet bi çok kişi aynı olcak, saate bakcam daa yavaş geçicek.. sen yoksun çnku
ama bi de şu var tabi.. yanımda olamasanda aynı anda aynı şeyleri dusunuyo, aynı şeyleri hissedio olcaz, aynı elimiz telefona gitcek mesaj atmak için, aynı anda aynı şarkıyı dinleip birbirimizin aklına gelcez, aynı anda alo dicez birbirimizin sesini duymak için.. aynı anda aynı anda..
bi yerde herhangi bi yazı gordumuzde aynı şeyler gelicek aklımıza, ya da bi şarkı sözünde, ya da ufacık bi sözde, aynı duygular..
sıcacık bi bardak kahve olcak elimizde, aynı sıcaklıkla içicez, aklımız aynı dusuncelerle dolcak.. birbirimiz. yemek hazır die bağıran bi anne olcak başımızda, aynı şekilde birbirimizn yanında olmayı dilicez.. küpemizle oynayıp aynı anda, aynı o hafif acıyı hissedicez.. yağmur yağıcak belki, yetişemediğimiz filmler gelicek akla, bahşiş bırakılamayan yerler, garsonlar=)
yine yağmur yağıcak sora, en sonunda gece yatarken tek bi şey gelcek akla..

Pazartesi, Nisan 09, 2007

hangi kayboluş?


eet galiba birilerine kaktüs FAZLA gerçek gelmiş.. ne bilim o zmn gidip okuyucak duzgun bi kitap alın, ya da sert bi kahve için, o da mı olmadı o zmn gidip bi yerde ölümüne için. o zmn ayıldınızda herşein farkına varırsınız ama ben yinede kaktüste ısrarcıyım. belki üstündeki dikenlerden sadece bi tanesinin bile elinize ya da başka bi yerinize batması sizi kendinize getirebilir.. bu da gerçektir.
başka gerçek şeylerde var tabi butun gun boş telefon ekranınızın, siz ona her bakışınızda onunda aynı boşlukla yuzunuze tokat atmış gibi bakışı.. hmm biras daha derinden konuşcak olursak üzülmek diebiliris, bekleyiş fln, kendi kendimize soru sormai teoriler üretme, yanılma sora tekrar başa donme gibisinden..
başınızın ağrıdını farkedersnz, bi kaave bi sigara olmaz artık.. heh eet bnde bunu dioum daha gerçekçi bişeler lasım diymi? elle tutulur, gözle görülür (yoksa okunur mu demeliydim-bilmioum kafam karıştı)
düşünüoum eet once ekranda msgı görürsün sora read diip okursun (bnm tlfn menüm ingilizce coolum ya ben) merak edersiniz bu gerçek olmayan parantezlerin arasına daha hayatla ilgili ne onemli detaylar gircek die..
arkadan şarkı çalar -this is how i disappear- peki biz nasıl kaybolmamalıyız?

yalan tabiki diil sadece biras daha mı onem? bilmem belkide dikenden daha gerçekçi bişeler, daha az acıtan hmm??

Perşembe, Nisan 05, 2007

bahar mı? ben sevmem bu adı pek

brainstorm'a inanır mısınız? ben inanırım. siz, başka nelere inanırsınız?
ben başka bir çok şeye inanırım, sizin de başka bir çok şeye inandığınız gibi. hatta hiç şüphem yok ki, inandığımız bu başka bir çok şeylerin çoğu aynıdır. ama bu konumuzda bir önem teşkil etmiyor. konumuz hakkında bir fikriniz olamaz, benim de yok. ve korkarım zaten bir konumuz da yok.

bir şeyin, emin olduğunuz bir şeyin aslında öyle olmadığı gerçeği ile karşı karşıya kalarak onunla yüzleşmek zorunda olmak, başka bir alternatifinizin olmaması, yapılacak başka hiç bir şey olmadığını bilmenin daraltıcı yoğunluğu. hepimiz, hayatımızda en az bir kez olmak üzere bu gibi bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. karşı karşıya kaldığımız bu durumların etki dereceleri birbirinden farklı olabilir ancak bu bir önem teşkil etmiyor. ne mi önem teşkil ediyor? bilmiyorum. evet bilmiyorum. en azından şu günlerde.
lütfen eminönü'ne gidip kaktüs alalım mesela, en azından bu gerçek olsun.
bir masalda yaşadığımızı düşünmüyorum, matrix gibi bir olayın gerçekliğine de inanmıyorum, gerçek ne diye sorarsanız size cevap da veremeyeceğim üzgünüm, sadece tek emin olduğum şey, herşeyin matruşka olduğu ki bu bile doğru olmayabilir.
litrelik cam şişe cocacolaları özlüyorum örneğin, ve leblebi tozunu. ve'den önce veya sonra virgül konmadığını bir kez daha tekrarlamaya kalkarsanız burayı bombalayacağım, seviyoruz dedik di mi, hayret arkadaş ya.
şimdi ben hikayeler yazıyorum, iyi güzel tamam, fotoğraflar çekiyorum, buna da okey, saçım kısa aklım uzun bu da harika, ee hani çağlalar nerde? mart gelmiş geçiyor. şunun şurasında nisan mayıs haziran temmuz ağustos hoop. hulahop mu çevirsem ne yapsam, ya da şey şey, hah buldum, tamam.

ben jackin..

yağmur yağıyo.. napabilirim yağıyo (eet yine yağıyo yine yazıcam hıh) bna ilk tribi attı holey holey:P
hani biz demiştik ya yağmur yağsın yağarsa yağsın ama soğuk olmasın die. eet işte şimdi burda soğuk diil hava hemde hiç. bugun böle sefgililer gordum elele tutuşan bide yağmur olayları fln heh ceren al işte.. ben jackin melankolik hisleriyim

(bu yazıyı kısa yazdım)
ben bugün okula giderken (!) çocuklar gördüm yakartop oynuolardı.. çok canım istedi yakartop oynamak, ne guzeldi yaa böle marmaranın yeraltındaki salak spor salonuna inerdikde oynardık fln.. istop vardı bide şimdilerde dusununce farkedioum STOP hehe, hiç düşünmemiştim.. hep karıştırırdık renk mi isim mi die..

Perşembe, Mart 29, 2007

three

kulağımı deldirdim ben bugün. saçma gelcek belki ama acısını bile özlemişim. hatta biras önce ağrıyodu ediyodu fln çevirdim iki yeni deliğin küpesinide.. sora da dedim batticon süriim bari, batticonun kapağını açıpta kulak pamuğunu şişenin içine sokarken o kokuyu duydum yine. aklıma 9. sınıfta yaptırdığım göbek pirsinkim geldi. o zmnlar her sabah akşam aynı kokuyu duymak zorunda kaldırdm. gizliliğin ve mutluluğun kokusu gibi.. ailemden gizli ilk "vukuatım". kimsenin duymaması lasım fln.. güzel günlerdi neise geçti.. şimdi yok göbeimde pirsink.. sıkıldm çıkardım, şimdi yine deldirmek istioum fln fln.. bof kulağım acıo ve bu aptal küpelerden bi an önce kurtulmak istioum lütfen lütfen lütfen
sil baştan başlamak mı? hayır bu imkansız.. herşey bir bütündür ve önemli olan butun guzelliktir, parça değil. birey ancak bu şekilde ben varım der ve emin bi şekilde devam edebilir, olmassa birey de olmas.
ya da herneyse, yazasım gelmedi

Çarşamba, Mart 28, 2007

"ve" bağlacının önemini bir kez daha anladık deilmi?

insan? ve bunu gerçekleştiren unsurlar.. bunun iice anlamak için önce bi tanım yapmak lasım. nedir ki fln gibi.. pek cidden kimdir nedir bu varlık. acaba olan gibimi olması gerektiği gibi bi tanım yapmak daa sağlıklı? bunların hepsine bir yanıt bulduktan sonra "insan" hakkında daa duzgun sonuçlara varılıp yeni sorular ortaya atılabilir ama açıkcası ben öle şuymuş buymuş inanmak istemioum, olasılıksıza girmicem merak etmesin kimse ama 2yle 2li gerçekten her zmn dört ediomu? evet dienler varsa ztn gitsinler yaaa
hani bazen sıkılırsınız ya, ama öle böle bi sıkılmak deil, normal sıkılmanızdan da daa çok sıkılırsınız. hayatımdan örnek mi veriim peki.. bitmicek bi analitik(matematik demioum dikkat çekerim) dersinizi, franszca dersinde cevap hakkında hiç bi fikriniz olmadığı bi soru karşısında gecen dakikalara ekleyin. bunu gelmicekmiş gibi gözüken bi otobüs ve sizin extra acelenizle çarpın, ileride ki trafiğe bölün ve fikirleri olduğunu zannettiği ve kaybedenden başka bişey olmayan o sınıftaki salak çocukla ne bilim karesini fln alın...
herneise işte böle bi sıkıntı anlatmak istediim çok sıkılmak, olabildiğinden daha da çok sıkılmak, portakal gibi ve sora.. sora mı bilmioum hiç yaşamadım heralde.
benimde bazen kırıcı ya da silici olmak gibi eğilimlerim oluodur.
artık ben şakadan hoşlanmayan insanlara siktirin gidin, yaşamayı bilmiosnz demek istioum. otobüslerde hala 0 titreşim yapabilcekleri halde bu sistemi kullanmamızdan nefret edioum. ablamın benim taçlarımla yaptığı ve buyuk nuanslara neden olan o kombinleri ben nie daha once bulamadm die kendime sormak istioum. evdeki oda kapıları neden hala ısrarla yapılmıo die haykırmak istemioum. türk kahvesi içmek, onume hazır konmuş olsun istioum. bi tane daa pirsink yada dövme istioum (bi tane pirsinkim var marjinalim ben). saçlarım duzgun dursun die uuraşmank istemioum. düz bi karın içinde uuraşmak istemioum. ona onu sevdimi barırarak sölemek istioum. gerçekten butun cafelere kolanın ve kahvenin çok dusuk bi maliyetle geldini bilmek istemioum. bu hiç bişeyi deiştirmio çnku. ismime çok cool bi şarkı yazılmış olmasını dilerdim ya da adımın angie en azından inci fln olmasını dilerdim(hyr peki tamam inci olmasını dilemezdim) hayatımda sadece istediğim şeyleri hatırlamayı gerisi unutmayı isterdim. hala o yeşil çimenli guzel bi yerde koşmak istiyorum. adaya gitmek butun gunumu orda geçirmek istioum. havalar artık ısınsın istioum. yaamur yağıyosada illaki yaacaksa hava soğumadan yağsın istiyorum. gerçekten soguk havaya gerek yok. insanlarn egolarını kafalarından çıkarıp götlerine sokmalarını istiyorum, bu etkiyle paytak paytak yuruyp sorada hepimiz gerizekalıyız die baarsınlar istioum. şu anda bi sade kahve istiyorum. odamda her aradığımda o tuvalet kağıdını ya da "filler" i buliim istioum. gunduzun filini çalıp odama koymak sorada kulaklarıyla gözlerini kapatıp, sora açıp ce eeee yapmak istiyorum. butun kalemlerimle sevmediğim insanların suratlarına o gerçek çarpı işaretini koyup sora onları çarpıların renklerine gore açıktan koyuya doğru dizmek istiyorum. daha sonra aynı işi dolabıma uygulayıp herşeye bi çeki düzen vermek istiyorum. çeki düzen ayrımı yazılıo gerçekten merak edioum. sevgilim dışında sevdiklerime sevgimi öyle öperek sarılarak falan gösteremem ben bu yüzden onları sevmiyorum sanmasınlar istiyorum. insanlar herşeyi bildiklerini sanmayı versnler istioum. kmse birbirine laf sokmasın sadece ben sokiim herkes barış içinde yaşasın istioum. gerçekten savaş olmasın istioum. butun o filmleri izlemek istioum. artık kitapların daa ucuza satılması gerektine inanıoum ve de o dvdlerin. hala saçımla uğraşıoum ama bunu istemioum. 7 7 7 7 7 7 olsun istioum bissürü daa 7.. insanlar mantıksızlaşmasın istioum sorada eer herkes mantıklı olsaydı ne boktan olurdu die dusunuoum.. herkesin zengin olması gibi bişe bu. bu yazılanların bir anlam ifade ettiği kadar realiteye sahip olmadığını, yazmanın ve konuşmanın, şöyle diyeyim, etkili yazma ve etkili konuşmanın, zeka seviyesi normalin biraz üzerinde, biraz da edebi yeteneğe sahip her kişi tarafından, istenilen konu ya da düşünce üzerinde, istenildiği yönde istenildiği gibi ilerletilebilecek bir yetenek olduğunu, teoriden ziyade pratiğe bakmanın her zaman çok daha tatmin edici sonuçlar doğuracağını artık herkes bir çırpıda algılayıversin istiyorum.

papatya falı

ve saçlarımı kestirdim..
saçlarımı kestirene kdr resimlere bakıp aaa böle olcak şöle olcak demeyi sevioum.
kesilirken ölesine kendimi bırakmak yerine ya kotu olursa die dusunmekten kendimi alamayıp, ya kotu olurda kuafördekiler yuzume guzel oldu diip arkamdan gulerlerse die kurgular yapmayı sevmioum.
gunduzle birlikte olmayı sevioum.
karanlık olunca ayrılmasını sevmioum.
iki kat oje sürmeyi sevioum.
asansörü tercih etmeyi sevmioum.
evet bu bir değişikliktir ve kabul edioum demeyi sevioum.
rimel çıkartmasını sevmioum.
onceki akşamın sinema biletini ertesi sabah odamda bulmayı sevioum.
kağıdın üstünü alabildine karalamayı sevmioum.
depresiflik moda dien insanları sevioum loooser!
depresif davranan insanları sevmioum.
melekleri odamda bulmayı sevioum.
kendilerine prenses dienleri sevmioum.
küçük siyah-beyaz tokaları takmayı sevioum.
papatya almayanları sevmioum.
başka başka???
bir tek harf bile mi yazmak istemez canı insanın, istemiyor. ama gel gör ki bir şey yapılmak zorunda ve elimizdeki imkanlar ancak yazmayı sağlayabiliyor, o zaman yazıyoruz. sesimizi çıkarmıyoruz, bağırmıyoruz çağırmıyoruz, kimi çağıracağız ki zaten, çağırsak kim gelir? ben tüm gelecekleri ve tüm gelmeyecekleri biliyorum, ama onlar bile kendilerini bilemiyorlar aslında, biz nice gelirim deyipte gelmeyenler, gelmem deyipte gelenler gördük heeeyt, yok be, bi bok gördüğümüz yok, yaşımız daha 17, bundan sonra göreceğiz ne göreceksek, açılışı da gayet iyi yaptık bence ne dersin, çak dostum harikasın.

Pazar, Şubat 04, 2007

konu: ümitsizlik

"Ümit mi? ümit en son kötülüktür! Pandora'nın kutusu açılıp, Zeus'un içinde sakladığı bütün kötülükler dünyaya saçıldığı zaman, orada son bir kötülük kaldığından kimsenin haberi olmamıştı: Ümit. O zamandan beri, yanlışlıkla kutuyu ve içindeki ümidi iyi sans olarak yorumladık. Fakat Zeus'un arzusunun, insanların kendilerini işkenceye teslim etmeleri olduğunu unuttuk. Ümit kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır."

Salı, Ocak 30, 2007

a text symbolist


içimden bu kahrolası şehrin gri sokaklarını caddelerini rengarenk boyamak geldi, sarı, turuncu, kırmızı..
bulutları serettim baktım, batmakta olan guneş butun gokyuzunu pembe yapmıştı, etrafa baktım, tek renkli olan şey buydu..

heryere yansımıştı. sanki herşeyin onune pespembe bi perde çekilmiş gibi..
doğal gozukmuodu hiç bi yer, bilmioum pembe olmamalıydı. çok yapmacıktı. istanbulun rengi benim için hep kirli bi pembeyken, şmdi butun heryeri kusursuz bi pembe gormek, dioum ya işte çok kusursuzdu, olmamalıydı.

insanlara baktım, içimden onların da bu şekilde dusunup dusunmediği sorguladım, hayır onlar dusunmuyordu. onlar için bu çok guzel bi manzara olmalıydı sadece bu kadar. fotosunu çekipte pc de şu hiç bakılmayacak klasöre konup yer kaplayan fotolardan biri olcaktı..
gokyuzunun otesi bna ne dusunduruodu?.. boşluk, sonsuzluk..
peki neyin sonsuzluğu evrenin mi? yoksa daha farklı şeelerinmi? dusunce gibi? evrenin sonsuz olduğu "dusunmek" korkutucuydu, evrenin sonsuz olması diil.

sonuçta pembeydi, doğal diildi, bişeleri kanıtlamaya çalışırcasına.
belki hala burası romantik bi şehir diordu, belki benimde tek rengim gri diil diordu, ya da ne bilim, bende insanlar gibi olmaya başladım diordu.. "yapmacık"
arkamı dondum, ne yani bi de doğaya mı küsmüştüm şimdi.
yere baktım, ilk gozume çarpan yırtık converselerim oldu.. bof! gerisi taş toprak diodum.. asfalt?
çantamdan anahtarları çıkardım, bissürü anısı olan anahtarlık, ona bile pembelik vurmuştu apartmanın camında ki yansımama baktım, buğuluydum, pembeydim, içeri girdim. artık sadece apartmanın o bilindik kokusu ve mermer rengi vardı, insana hiçbi şey çaarıştırmayan...
-bitti-

Cumartesi, Ocak 27, 2007

a dream for four

hayatında arkadan surekli bi müzik çalsaydı o anda "angie"nin çalması gerekiyordu. hayalleri vardı onunda, oturup saatlerce dusunmekten sıkılmadığı, gerçekmiş gibi kendini verdiği hayaller, aaah keşke dedirtenlerdendi onun için. belki şu diğer kızlara anlatsa "gerçekten bunun mu olmasını isterdin?" derlerdi. onlar için hayatta kurulması gereken daa buyuk hayaller vardı. pahalı bi araba, zengin bi erkek arkadaş, fazlasıyla para, ...
arkadaşının evinden çıkmış, dolmuştan inmiş eve dooru yuruyodu. hafif yağan yaamurdan dolayı saçları bozulmuştu, belki çok zamandan beri aklındaydı belki de o anda gelmişti bunu hatırlayamıyordu ama dusundu, eet ne guzel olurdu gerçek olsaydı..
hiç arkasına bile bakmadan, herhangi bi pantolon, sıcak tutucak bi çift bot, kalın bi kazak ve mont ve yerlere kadar surunen atkısı, koluna kocaman bi çanta alıp biras hayatını doldurup, okunacak bi kitapla, surulecek bi pembe allıkla, yeterli miktarda kağıt ve bi dolma kalemle, giderdi. yanında nolursa olsun onu bırakmayacak olan sevgilisi ve bir iki iyi arkadaşı..
5 parasız kalsalardı, paylaşmaları gereken tek bi sigaraları olsaydı, yinede bi kere bile ne yaptım ben die dusunmezdi. bi şekilde bi yolu bulunurdu. yepyeni bohem bi hayat. eğlenmek sadece lüks restoranlara gidip kendisine hizmet edilmesini beklemek, haketmediği ilgiyi orda ki çalışanlardan gormek değildi. marka kıyafetler giyip dışarı çıkınca insanların vay be demesi de değildi onun için hayat. çevresinde ki insanlar gibi dusunmuyordu, yani herşey bu kadar basite indirgenemezdi. hayat yuzeysel yaşanamazdı.
sadece ufak bi macera mı istioum die dusundu, hayır o kabul etmişti herşeyi, keşke öle olsaydı... en küçük bi pişmanlık hissetmeden, acı duymadan.

sevgilisi yanında olcak onu bırakmayacaktı, o yine bi prenses olarak kalacaktı, sevgilisinin yanında gelmiş geçmiş en mutlu prenses.
etrafına bakındı, ışıklarda karşıda bekleyen insanlar.. acaba onların akıllarından gecen neydi? acaba şu kız yanında annesi olan, siyah dalgalı saçlı, altına bi etek giymiş, kendisini gormuşmuydu? acaba ne dusunmustu onla ilgili? dışardan nasıl gorunuodu insanlara nasıl biriymiş gibi duruyodu?

o anda çığlıklar atmak istedi yolda, dusundu eet mutluydu, nolursa olsun hayat guzeldi, istanbul guzeldi..

Pazartesi, Ocak 22, 2007

trichriemisin nesin

gercekten disiplin die bise varmıs ve oraya raatlıkla gidilebiliomş.

sabah rehberlikçi geldi sınıfa
r: hocam damlayla cereni alabilirmiim?

zaten ikimizinde notu sıfır olunca annamıştım
c: noldu hocam? (hocada salak ya)
d: naapcaz ceren??

rehberlikçinin odasına gidilir
h: hede hödö bu savunma kağıdını doldurdurun çocuklar kopya çekmişsiniz.

hay siktimin okulu yaa. bi kasış savunma yazılır, yok ii cümle kurdummu? yok bu durumu açıklarmı? çekmiş olsam umrumda olmas ama çekmemişim not gitti. ne de çok çalışmıştım.
butun okulda notlara ağlanır. gitti sınav die salya sümük derslerden çıkılır. bilmem kaç tane ağrı kesici alınması gerekio die hesaplanır. dooru duzgun bişe yenmez. bu arada durumun tam olarak farkında olmayan hocalarda sağolsunlar bnm sözlü notumu yukseltirler. yaprak hocanın sarılıp ağlarken, o dkdan itibaren kesin olarak "ii hocadır" dediiim fransız landais gelir ve gözleri dolar ve anlatılan kadarıyla orda daha fzl duramaz ve "aah derse gitmem lasım" der ve ortamdan uzaklaşır. 74 vermiş sözlüe sağolsun o da. benimde başıma analitikten koca bir sıfır ve yarın ilk ders yapılacak bir sözlü kalır.

hani sınavlar bitmişti yaaa

saatin 11 olmasını beklioum çalışmak için. bu kafayla neree kdr. uykum açılsn die kola koydum kendime

okulda eksik olan tek şeyim disipline gitmekti. neise durumum damladan daa ii o kesin. aslnda öle dusunursek her zmn karşılaştırcak biri bulunur da nereye kdr..

tam anlamıyla 10 dk kaldı!
don't you want me baby
don't you want me oooooooh!!!

human league demiş ne guzel demiş

Pazar, Ocak 21, 2007

"alıntı"

"Hep bir yerlere, bir şeylere yetişme telaşındasınız değil mi?

Hiç vaktiniz yok, “Fast live”, “Fast food”, “Fast music”, “Fast love”…
Dikte ettirilen “yükselen değerler”, “in” ler, “out” lar…
Buna benzer bir odada, şanslıysanız gökyüzünü görebilen bir pencere ardında bitecek hepsi.

Dostluğu klavyelerinde, yaşamı monitörlerinde arayanlar, Size sesleniyorum!
Hangi tuş daha etkilidir ki sıcacık bir gülüşten ya da hangi program verebilir bir ağaç gölgesinde uyumanın keyfini?
Copy-paste yapabilir misiniz dalgaların sahille buluşmasını?
İçinizi ısıtan gün ışığını gönderebilir misiniz maille arkadaşlarınıza?
Sevgiyi tuşlarla mı yazarsınız?
Öpüşmek için hangi tuşlara basmak gerekir?
Ya da geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi kaybolan zaman?
Doğayı bilgisayarlarına döşeyenler, neden görmezsiniz bahçedeki akasyanın tomurcuklandığını?
Ve ıslak toprak kokusu var mıdır dosyalarınız arasında?
Koklamak, duymak, dokunmak, yok mu yaşam skalanızda?
Bilgi toplumu oldunuz da, duygu toplumu olmanıza megabaytlarınız mı yetmiyor?"

Müşfik KENTER

virgül

bazen bir şey olur, ve sessizlik.
ve bazen, sessizlik bir şey olur.

virgülün anlam ve önemine hastayız

susadım

ben bir şey anlatmaya karar verdim.
şimdi bu gemiler var ya bu gemiler, nasıl gidiyor biliyor musunuz, büyük olanlar ama, hani kocaman, onlar işte, bilmiyor musunuz, bilmiyorsunuz yani oyle mi, ne var bilmeyecek bunu, pervaneleri var işte, nasıl gidecekmiş başka?
kürekli olanlar kayık, salak.
kürek demişken, kova kürek vardı, tırmık vardı, içine kum doldurup şekil yapmak için kalıplar vardı, renkliydi bunlar, güneşte parlarlardı, zaten o zaman mevsimlerden de yazdı.

Hakkımda

Blog Arşivi