Given an infinite universe and infinite time, all things will happen. That means that every event is inevitable, including those that are impossible. And it's as good an explanation for all of this as anything else. Now, a lot of stories start in bars, so that's where we're going to start this one. Not because I was there - I wasn't. But because it's a damn good introduction to a very unique... fellow.

Salı, Ocak 30, 2007

a text symbolist


içimden bu kahrolası şehrin gri sokaklarını caddelerini rengarenk boyamak geldi, sarı, turuncu, kırmızı..
bulutları serettim baktım, batmakta olan guneş butun gokyuzunu pembe yapmıştı, etrafa baktım, tek renkli olan şey buydu..

heryere yansımıştı. sanki herşeyin onune pespembe bi perde çekilmiş gibi..
doğal gozukmuodu hiç bi yer, bilmioum pembe olmamalıydı. çok yapmacıktı. istanbulun rengi benim için hep kirli bi pembeyken, şmdi butun heryeri kusursuz bi pembe gormek, dioum ya işte çok kusursuzdu, olmamalıydı.

insanlara baktım, içimden onların da bu şekilde dusunup dusunmediği sorguladım, hayır onlar dusunmuyordu. onlar için bu çok guzel bi manzara olmalıydı sadece bu kadar. fotosunu çekipte pc de şu hiç bakılmayacak klasöre konup yer kaplayan fotolardan biri olcaktı..
gokyuzunun otesi bna ne dusunduruodu?.. boşluk, sonsuzluk..
peki neyin sonsuzluğu evrenin mi? yoksa daha farklı şeelerinmi? dusunce gibi? evrenin sonsuz olduğu "dusunmek" korkutucuydu, evrenin sonsuz olması diil.

sonuçta pembeydi, doğal diildi, bişeleri kanıtlamaya çalışırcasına.
belki hala burası romantik bi şehir diordu, belki benimde tek rengim gri diil diordu, ya da ne bilim, bende insanlar gibi olmaya başladım diordu.. "yapmacık"
arkamı dondum, ne yani bi de doğaya mı küsmüştüm şimdi.
yere baktım, ilk gozume çarpan yırtık converselerim oldu.. bof! gerisi taş toprak diodum.. asfalt?
çantamdan anahtarları çıkardım, bissürü anısı olan anahtarlık, ona bile pembelik vurmuştu apartmanın camında ki yansımama baktım, buğuluydum, pembeydim, içeri girdim. artık sadece apartmanın o bilindik kokusu ve mermer rengi vardı, insana hiçbi şey çaarıştırmayan...
-bitti-

Cumartesi, Ocak 27, 2007

a dream for four

hayatında arkadan surekli bi müzik çalsaydı o anda "angie"nin çalması gerekiyordu. hayalleri vardı onunda, oturup saatlerce dusunmekten sıkılmadığı, gerçekmiş gibi kendini verdiği hayaller, aaah keşke dedirtenlerdendi onun için. belki şu diğer kızlara anlatsa "gerçekten bunun mu olmasını isterdin?" derlerdi. onlar için hayatta kurulması gereken daa buyuk hayaller vardı. pahalı bi araba, zengin bi erkek arkadaş, fazlasıyla para, ...
arkadaşının evinden çıkmış, dolmuştan inmiş eve dooru yuruyodu. hafif yağan yaamurdan dolayı saçları bozulmuştu, belki çok zamandan beri aklındaydı belki de o anda gelmişti bunu hatırlayamıyordu ama dusundu, eet ne guzel olurdu gerçek olsaydı..
hiç arkasına bile bakmadan, herhangi bi pantolon, sıcak tutucak bi çift bot, kalın bi kazak ve mont ve yerlere kadar surunen atkısı, koluna kocaman bi çanta alıp biras hayatını doldurup, okunacak bi kitapla, surulecek bi pembe allıkla, yeterli miktarda kağıt ve bi dolma kalemle, giderdi. yanında nolursa olsun onu bırakmayacak olan sevgilisi ve bir iki iyi arkadaşı..
5 parasız kalsalardı, paylaşmaları gereken tek bi sigaraları olsaydı, yinede bi kere bile ne yaptım ben die dusunmezdi. bi şekilde bi yolu bulunurdu. yepyeni bohem bi hayat. eğlenmek sadece lüks restoranlara gidip kendisine hizmet edilmesini beklemek, haketmediği ilgiyi orda ki çalışanlardan gormek değildi. marka kıyafetler giyip dışarı çıkınca insanların vay be demesi de değildi onun için hayat. çevresinde ki insanlar gibi dusunmuyordu, yani herşey bu kadar basite indirgenemezdi. hayat yuzeysel yaşanamazdı.
sadece ufak bi macera mı istioum die dusundu, hayır o kabul etmişti herşeyi, keşke öle olsaydı... en küçük bi pişmanlık hissetmeden, acı duymadan.

sevgilisi yanında olcak onu bırakmayacaktı, o yine bi prenses olarak kalacaktı, sevgilisinin yanında gelmiş geçmiş en mutlu prenses.
etrafına bakındı, ışıklarda karşıda bekleyen insanlar.. acaba onların akıllarından gecen neydi? acaba şu kız yanında annesi olan, siyah dalgalı saçlı, altına bi etek giymiş, kendisini gormuşmuydu? acaba ne dusunmustu onla ilgili? dışardan nasıl gorunuodu insanlara nasıl biriymiş gibi duruyodu?

o anda çığlıklar atmak istedi yolda, dusundu eet mutluydu, nolursa olsun hayat guzeldi, istanbul guzeldi..

Pazartesi, Ocak 22, 2007

trichriemisin nesin

gercekten disiplin die bise varmıs ve oraya raatlıkla gidilebiliomş.

sabah rehberlikçi geldi sınıfa
r: hocam damlayla cereni alabilirmiim?

zaten ikimizinde notu sıfır olunca annamıştım
c: noldu hocam? (hocada salak ya)
d: naapcaz ceren??

rehberlikçinin odasına gidilir
h: hede hödö bu savunma kağıdını doldurdurun çocuklar kopya çekmişsiniz.

hay siktimin okulu yaa. bi kasış savunma yazılır, yok ii cümle kurdummu? yok bu durumu açıklarmı? çekmiş olsam umrumda olmas ama çekmemişim not gitti. ne de çok çalışmıştım.
butun okulda notlara ağlanır. gitti sınav die salya sümük derslerden çıkılır. bilmem kaç tane ağrı kesici alınması gerekio die hesaplanır. dooru duzgun bişe yenmez. bu arada durumun tam olarak farkında olmayan hocalarda sağolsunlar bnm sözlü notumu yukseltirler. yaprak hocanın sarılıp ağlarken, o dkdan itibaren kesin olarak "ii hocadır" dediiim fransız landais gelir ve gözleri dolar ve anlatılan kadarıyla orda daha fzl duramaz ve "aah derse gitmem lasım" der ve ortamdan uzaklaşır. 74 vermiş sözlüe sağolsun o da. benimde başıma analitikten koca bir sıfır ve yarın ilk ders yapılacak bir sözlü kalır.

hani sınavlar bitmişti yaaa

saatin 11 olmasını beklioum çalışmak için. bu kafayla neree kdr. uykum açılsn die kola koydum kendime

okulda eksik olan tek şeyim disipline gitmekti. neise durumum damladan daa ii o kesin. aslnda öle dusunursek her zmn karşılaştırcak biri bulunur da nereye kdr..

tam anlamıyla 10 dk kaldı!
don't you want me baby
don't you want me oooooooh!!!

human league demiş ne guzel demiş

Pazar, Ocak 21, 2007

"alıntı"

"Hep bir yerlere, bir şeylere yetişme telaşındasınız değil mi?

Hiç vaktiniz yok, “Fast live”, “Fast food”, “Fast music”, “Fast love”…
Dikte ettirilen “yükselen değerler”, “in” ler, “out” lar…
Buna benzer bir odada, şanslıysanız gökyüzünü görebilen bir pencere ardında bitecek hepsi.

Dostluğu klavyelerinde, yaşamı monitörlerinde arayanlar, Size sesleniyorum!
Hangi tuş daha etkilidir ki sıcacık bir gülüşten ya da hangi program verebilir bir ağaç gölgesinde uyumanın keyfini?
Copy-paste yapabilir misiniz dalgaların sahille buluşmasını?
İçinizi ısıtan gün ışığını gönderebilir misiniz maille arkadaşlarınıza?
Sevgiyi tuşlarla mı yazarsınız?
Öpüşmek için hangi tuşlara basmak gerekir?
Ya da geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi kaybolan zaman?
Doğayı bilgisayarlarına döşeyenler, neden görmezsiniz bahçedeki akasyanın tomurcuklandığını?
Ve ıslak toprak kokusu var mıdır dosyalarınız arasında?
Koklamak, duymak, dokunmak, yok mu yaşam skalanızda?
Bilgi toplumu oldunuz da, duygu toplumu olmanıza megabaytlarınız mı yetmiyor?"

Müşfik KENTER

virgül

bazen bir şey olur, ve sessizlik.
ve bazen, sessizlik bir şey olur.

virgülün anlam ve önemine hastayız

susadım

ben bir şey anlatmaya karar verdim.
şimdi bu gemiler var ya bu gemiler, nasıl gidiyor biliyor musunuz, büyük olanlar ama, hani kocaman, onlar işte, bilmiyor musunuz, bilmiyorsunuz yani oyle mi, ne var bilmeyecek bunu, pervaneleri var işte, nasıl gidecekmiş başka?
kürekli olanlar kayık, salak.
kürek demişken, kova kürek vardı, tırmık vardı, içine kum doldurup şekil yapmak için kalıplar vardı, renkliydi bunlar, güneşte parlarlardı, zaten o zaman mevsimlerden de yazdı.

Hakkımda