"anımsar mısın, bunu bilemiyorum. kokun nasıldı diye düşünmüyor değilim bazı zamanlar, ancak bir an geliyor, yeryüzündeki en keskin bıçak alnıma, iki gözümün ortasına saplanıyor. hani ben bazen yapardım, biliyorsun sen, birbirinden alakasız, kısa, yarım hikayeler yazardım, bir yazıda ordan oraya atlardım. bugün kendi hikayelerimi yazmak istiyorum birbirinden alakasız, kısa, yarım. kendimde ordan oraya atlamak istiyorum bugün. ne çıkar, biliyorsun. paragrafları ve satır başlarını da sevmem ben, onu da biliyorsun. balık ağları, tekneler, plastik toplar ya da ince belli çay bardaklarını geride bırakmak olmayacak asıl zor olan. yerlerine iki katli kirmizi otobüsler, kirmizi telefon kulübeleri ve kocaman metro oyalar bir süre beni, sonrasını bilemem. yoruldum ben, olmadık zamanlarda çat diye hissettiriyor bana kendini bu yorgunluğum. senin bundan haberin yok, hiç bir şeyden haberin olmadığı gibi, olmasını ister miydim, bilmiyorum. şu durumdan dolayı asla şikayet etmediğimi bilirsin, aksi söz konusu olsa belki de gerçekten altından kalkamayacağımız yaralar alacak, parçalanacak, bu dünyanın saçmalıklarına yenilip arkamızda hiç bir artık bırakmadan kaybolacaktık. o, dünyanın en güzelini fotoğrafını belki bir tek. şimdi de bilmiyoruz daha farklı olup olmayacağını, zaten bunun üzerine pek düşündüğümü söyleyemeyeceğim bu günlerde ve aslında bir süredir. camın içine kaktüs koymak, yine aynı camın içine kedi dadanmasını istediğim için mama bırakmak gibi şeylerle ilgileniyorum bir süredir. hayır, seni düşünmüyorum demek değil bu, açıklamama gerek yok bunu, sen anlıyorsun nasılsa. yaşım ilerliyor. hayır, bu kafama taktığım bir şey değil, aksine gözlemledikçe seviniyorum. bir genç kız değilim artık, küçük bir kadınım. değişiyor bakışım kendime ve dolaylı olarak her şeye ve sana da. evet, hala hindistan cevizi yağımı sürmeden yatmıyorum, hala bir şeylerin renklerini değiştiriyorum, bazı şeyler hala aynı evet, tırnaklarım siyah hala, ama işte, değişiyor bazı şeyler de, saçlarım sarı değil artık örneğin, artık sabahın 7 sinde kalkıp okula gidebiliyorum ya da, yürüyerek üstelik, ve dönüşte, rahat çıkabilmem için beni sırtımdan ittiğin o yokuşu, kimse itmeden sırtımdan, tek başıma çıkıyorum. şaşırma bunlara, öyle mi devam edecekti sanıyordun? bir yaşamda hastalıklı olan bir şey varsa, yerinde sayıyor olmaktan geçiyordur kısmi olarak, hep biliyorduk bunları. ve şimdi bu şekilde yoluna girdiyse tüm yaşamım, evet, yokluğuna borçluyum bunu. bu yüzden arkandan, elimde mendille zırlayan küçük bir kız çocuğu gibi koşmuyorum."
artık sevioum, sevgiyi öğrenioum
Given an infinite universe and infinite time, all things will happen. That means that every event is inevitable, including those that are impossible. And it's as good an explanation for all of this as anything else. Now, a lot of stories start in bars, so that's where we're going to start this one. Not because I was there - I wasn't. But because it's a damn good introduction to a very unique... fellow.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder