karşısında duruodu, bomboş bi sayfa, ya da daa mı farklı sölenmeliydi bu?
bomboş hayatlar
başka bi yerlere bakmaya çalıştı ama düşünmekten kendini alamıyordu, karşısında duran resimlere odaklanmaya çalıştı..
iki tane resim vardı, onları bu duvara asarken ne düşünmüştü tam olarak hatırlayamıyordu ama şu anda tek aklına gelen bunun bi saçmalıktan ibaret olduğuydu. resimler birbirine tam 0larak zıttı
ne zamandı acaba deli gibi yağmur yağarken otobüs durağında çekilmişti, hatta eet sevgilisi çekmişti "ah o ne kadar güseldi, sırılsıklam olmş olsa bile" o zmnlar ne kadar da severdi o cümleleri, imalı sözleri.. diğerine baktı sıcak bi yaz günü üstünde yine sarı bi bluz, şimdi rengi solmuştu o bluzun
onlarda bomboş geliodu ona, ve yine kendine döndü, beyni onu düşünmeye zorluyordu. dayanıcak ya da kendi içinde ısrar edicek hali yoktu, teslim oldu
düşünmeye başladı.. aslında çok ileriden bakınca o kadar kotu deildi herşey, uzun vadede düşününce, peki mutlu olmak için beklemesi gerekiyosa bu nasıl bi mutluluk anlayışıydı.. mutluluk kavramı zamanla oluşabilecek birşey değildi. ya vardı ya yoktu. bi anda olması gerekiyordu. peki ya o an?
sevmediği şeyleri düşündü, bütün o insanları, daha dün sadece onların arasına karışmamak için upuzun siyah saçlarını kısacık kestirmemişmiydi? gidip kendine bi tane daha simsiyah tshirt, ve siyah ojeler almamışydı? onlar "onlar"dı, diğerleriydi ya da herhangi birileriydi.
düşündüklerini anlamaları, yazdıklarına tam olarak değer vermeleri için insanlığın daha uzun bi yol katetmesi gerekiodu. sevmezdi öldükten sora ünlü olan insanları, öldükten sonra para kazanabilen insanları.. o olmadıktan sonra neye yarayacaktı? eğer buna maddiyatçılık deniyorsa evet o materyalistti. kendi yaptığının farklı olup olmadığı düşündü.. o günün insanları için çok ağır geleceğini düşünüyordu yazdıklarının.. peki yazmaya neden devam ediyordu o zaman?
peki ya yayınevleri ne diyorlardı. kendisine göre dünyanın en sahtekar insanlarıydı onlar. yazdıklarının tek kelimesini bile anlamadıklarına emindi. sadece yazdıkları karışıktı, uzundu ve birşeyler anlatıyor olmalıydı, onlara göre mutlaka dışarda bir yerlerde yazdıklarını anlayacak insanlar vardı. yazdıklarını beğenmişlerdi ki bu da kocaman bi palavraydı. kendisinin verdiği cevap ise daha büyük bi palavraydı: "teşekkür ederim, bu kadar beğeneceğinizi tahmin etmiyordum"
ama herşeyin o şekilde gelişeceğini biliyordu. insanlar okuyordu ama sadece o "diğerlerine" hava atmak için, ben okudum biliyorum demek için.. karşılıklı olarak yazdıklarını tam olarak anlamadıklarından eğer yapıyorlarsa yaptıkları tartışmalarda çok bi şey farkettimiodu.
yaşamadığı bi dünya düşündü, emindi buna üzülecek birileri olacağına, herkes için birileri üzülürdü. hergün 3. sayfa haberlerini okurken kendimizi bi anlıkta olsa kotu hissetmiyormuyduk? bu da bi nevi üzülme sayılırdı. mutlu oldu bunu düşünüp, bi akşam oncesinden kalan kocaman bi pizzadan hiç bişey yenmemişti, tek bi mısır tanesi duruodu, kutunun yanında alıp aaazına attı, tekrardan midesinin bulandığını hissetti.. hayır istemiyordu mide bulantısı
mide bulantısı die düşündü, hıh annesi küçük kardeşini doğururken ne çok çekmişti oysa o bunun sadece filmlerde olduğunu zannederdi. hamile olsa nasıl olurdu die düşünürdü, hayır o cocukları sevmezdi, zaten o kadar uzun süre bi beraberlik yaşadığını hatırlamıyordu. "ilişki" die bir şey yoktu onun için ya da ilişki kavramı hakkında herkesden biras daa farklı düşünüyordu.
beyniyle tekrar savaş içerisine girdi, düşünmek istemiyordu artık, odasına geri donmüştü işte mutlu olması gerekirdi, nostalji yaşaması gerekirdi.. ama o tam tersine burda fazla durmaması gerektine karar verdi, laptop un şarjının bitebileceğini farketti, ertesi gune kadar şarj edemeyeceğini biliyordu. dergiye gondermesi gereken yazısı hakkında hiç bir fikri yoktu, ama zaten bu zamana kadar hangi yazısında bi fikirle başlamıştıki, sözcükler ölesine dokulmuyomuydu ağzından? nasıl olsa bi kaç nesil sorası yazılarının değerini anlayacaktı. eet bu çok iddialı bi laftı ama bunu söyleyen birini daha tanıyordu hemde çok iyi tanıyordu. hayatını değiştren insanı, nietzsche yi, o sözünde haklı çıkmıştı. kendisi nie haklı olmasındı?
Given an infinite universe and infinite time, all things will happen. That means that every event is inevitable, including those that are impossible. And it's as good an explanation for all of this as anything else. Now, a lot of stories start in bars, so that's where we're going to start this one. Not because I was there - I wasn't. But because it's a damn good introduction to a very unique... fellow.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder