Given an infinite universe and infinite time, all things will happen. That means that every event is inevitable, including those that are impossible. And it's as good an explanation for all of this as anything else. Now, a lot of stories start in bars, so that's where we're going to start this one. Not because I was there - I wasn't. But because it's a damn good introduction to a very unique... fellow.

Cumartesi, Ocak 27, 2007

a dream for four

hayatında arkadan surekli bi müzik çalsaydı o anda "angie"nin çalması gerekiyordu. hayalleri vardı onunda, oturup saatlerce dusunmekten sıkılmadığı, gerçekmiş gibi kendini verdiği hayaller, aaah keşke dedirtenlerdendi onun için. belki şu diğer kızlara anlatsa "gerçekten bunun mu olmasını isterdin?" derlerdi. onlar için hayatta kurulması gereken daa buyuk hayaller vardı. pahalı bi araba, zengin bi erkek arkadaş, fazlasıyla para, ...
arkadaşının evinden çıkmış, dolmuştan inmiş eve dooru yuruyodu. hafif yağan yaamurdan dolayı saçları bozulmuştu, belki çok zamandan beri aklındaydı belki de o anda gelmişti bunu hatırlayamıyordu ama dusundu, eet ne guzel olurdu gerçek olsaydı..
hiç arkasına bile bakmadan, herhangi bi pantolon, sıcak tutucak bi çift bot, kalın bi kazak ve mont ve yerlere kadar surunen atkısı, koluna kocaman bi çanta alıp biras hayatını doldurup, okunacak bi kitapla, surulecek bi pembe allıkla, yeterli miktarda kağıt ve bi dolma kalemle, giderdi. yanında nolursa olsun onu bırakmayacak olan sevgilisi ve bir iki iyi arkadaşı..
5 parasız kalsalardı, paylaşmaları gereken tek bi sigaraları olsaydı, yinede bi kere bile ne yaptım ben die dusunmezdi. bi şekilde bi yolu bulunurdu. yepyeni bohem bi hayat. eğlenmek sadece lüks restoranlara gidip kendisine hizmet edilmesini beklemek, haketmediği ilgiyi orda ki çalışanlardan gormek değildi. marka kıyafetler giyip dışarı çıkınca insanların vay be demesi de değildi onun için hayat. çevresinde ki insanlar gibi dusunmuyordu, yani herşey bu kadar basite indirgenemezdi. hayat yuzeysel yaşanamazdı.
sadece ufak bi macera mı istioum die dusundu, hayır o kabul etmişti herşeyi, keşke öle olsaydı... en küçük bi pişmanlık hissetmeden, acı duymadan.

sevgilisi yanında olcak onu bırakmayacaktı, o yine bi prenses olarak kalacaktı, sevgilisinin yanında gelmiş geçmiş en mutlu prenses.
etrafına bakındı, ışıklarda karşıda bekleyen insanlar.. acaba onların akıllarından gecen neydi? acaba şu kız yanında annesi olan, siyah dalgalı saçlı, altına bi etek giymiş, kendisini gormuşmuydu? acaba ne dusunmustu onla ilgili? dışardan nasıl gorunuodu insanlara nasıl biriymiş gibi duruyodu?

o anda çığlıklar atmak istedi yolda, dusundu eet mutluydu, nolursa olsun hayat guzeldi, istanbul guzeldi..

1 yorum:

Adsız dedi ki...

şu an hadi gidelim desen o hayallerimizdeki yere direk gelirim bi an bile pişmanlık duymadan herkesden uzak, huzurlu, eğlenceli, bizbize...o da olcak bigün biliorm ve onun için mutluyum. eet nolursa olsun hep ben yanında, sen yanımda olucan =)

Hakkımda