Given an infinite universe and infinite time, all things will happen. That means that every event is inevitable, including those that are impossible. And it's as good an explanation for all of this as anything else. Now, a lot of stories start in bars, so that's where we're going to start this one. Not because I was there - I wasn't. But because it's a damn good introduction to a very unique... fellow.

Pazar, Mart 05, 2006

bu da benim durum öyküm

Evet, neredeyse bir ay olmuştu biteli. Görüşmeyeli daha da fazla.Unutmuştum, belki bunu demek bile hatırlatsa da. Herneyse.

Güneş yine dolmuştan inince yüzüme vurdu. Sanki zaman bir anlığına durmuştu. Dükkanların önündeki insanlar, boğanın çevresinde bekleyen, yüzlerinde acele ettikleri belli bir ifadeyle oraya buraya koşuşturan insanlar. Bir fotoğraf karesi gibiydi.

Silkindim. İçimi tuhaf bir duygu kaplamıştı ve arkamı döndüm. Hızla. Sanki bir şey benle oyun oynuyordu. Hayır. Hayır. Sen yoktun orada. Arkadan koşup hızla boynuma atlamayacaktın. Tabi ki de bir anda sarılıp beni korkutmayacaktın. Histi işte. Unutmamışlık hissi.

Işıklardan karşıya geçtim. Boğanın ne tarafından karşıya geçsem diye düşünürken, ordaydı işte gördüm. Bir anlıktı ama şimdi uzun boylu, telefonla konuşan adamın arkasındaydın. Bana baktın ordan. Emin olmak için adamın olduğu taraftan geçmeye karar verdim. Yoktun, ne sen ne de bir başkası. Sadece biraz ilerde küçük, hoplayarak giden bir çocuk vardı.

Tramvayın sesiyle kendime geldim. Sanki güneş te inatla beni takip ediyor gibiydi. Bu saate kadar hala neden batmamıştı ki sanki. Birşeyler içmeliydim. Diğerlerini beklerken takılabileceğim bir yerler olmayıldı. Sanatkarlar sokağına girdim. Aldığım soğuk kola kutusunu açtım. Sanki o ses yine zamanı durdurmuştu. Etrafıma baktım. İnsanlara. Pazarlık yapan insanlar, tezgahtakileri beğenenler ve satmaya girişenler. Tam o an arkamdan hızla geçtin. Nefesini, kokunu duydum ve ağırlığını. Önündeki şapkalı kadın görüşümü engelliyordu. Sokağa sapmıştın sanırım. Hızla dönüp aynı sokağa girdim. Arkandan.

Kendi halinde olan insanlar vardı. Tekrar baktım. Orda olmalıydın ama hayır. Yine mi "sadece his"ti. Kafamı çevirip sokaktan çıkarken gördüğüm son şey bol pantolonuyla tek eli önündeki cebinde, diğerinde de yarısı yenmiş bir çikolatayı tutan biriydi. Yaşı belki senden bir fazla ya da bir az. Farketmez.

Gitmeliydim. Bahariye caddesine geri döndüm. Zor da olsa insanlara çarpmadan, yukarıya doğru çıkmaya çalışıyordum. Uzun zamandır görmediğim bir kız ordaydı

"Aa naber?"
"Canım iyiyim senden? Nasıl gidiyor?"
"Ya ne olsun işte, okullar sınavlar filan. Sen napıyorsun? Bizim oraya taşınmışsınız diye duydum, görüşelim bir ara."
"Ay evet yeni taşındık işte. Tamam o zaman, konuşuruz tekrar"
"Görüşürüz canım"

Yürümeye devam ettim. O mağazada yine o beğendiğim mor bluzu gördüm ve sonra da asla sahip olamayacığımı bana kısa bir şekilde anlatan fiyatını. Biraz daha baktım. Herkesin yaptığı gibi altında güzel duracağını tahmin ettiğim siyah pantalonumla kendimi düşündüm. Onun içinde. Yanımda annesiyle beraber duran küük kız, elinde ki bebeği düşürüp tiz bir sesle ağlamaya başladı. Tekrar aynı şeyler oldu. Peki sen şimdi nerdeydin? Evet işte orda. Hemen karşıdaki apartmanın camından bana baktın. Şimdi perdeler kapalı ama. Tam o anda apartmanın kapısından, siyah takım elbisesiyle bir adam çıktı. Senin bana baktığın camın altındaki tabelaya baktım. ".. Bankası" . Orda olamazdın değil mi? Şimdiden?

Arkamdan bağıranları duydum. Beni ismimle çağıranları. Arkadaşlarım gelmiş, beni bulmuşlardı. O anda birden hepsi tamamıyla aklıma geldi. Sen. Küçük çocuklar gibi hoplayıp zıplaman, çok sevdiğin kıyafetlerin ve çikolatan. Bir de birgün sahip olacağın yer ve şimdiden sahip olduğun o yerin ciddiyeti.
Belki hepsi sadece kafamdaydı ama bu benden kalan son izlerinin de silinmesiydi. Güneş batıyordu en sonunda ve kolamda çoktan o siyah çöp kutusunun içindeydi.

creen

Hiç yorum yok:

Hakkımda